Eskidendi, çok eskiden…
Can sıkan sohbetlerin, çıldırtan maliyetlerin konuşulmadığı masalar…
Ekonomide atılan adımların, ihracatçıyı böyle iki arada bir derede bırakmadığı zamanlar…
Sanki üzerinden 10 yıllar geçmiş gibi o keyifli sohbetler…
Ancak gerçek artık bir tokat gibi suratımızda patlıyor.
Nereye gidersek, kiminle konuşursak ana gündem maddesi aynı…
Adeta labirentin içinden çıkmaya çalışan bir denek gibi!
Aşk ile üretim yapan insanlar bile yarını göremez halde.
Şafak karanlık derler ya, işte öyle…
Işığı görebilen, tünelin sonunu tahmin edebilen yok.
Kapkara bir hava…
Ortam ‘usta kaplanları’ öne çıkaracak.
Limana hangi gemiler yanaşacak, kimler dalgalarda kaybolacak?
Depremin şiddeti ne olacak?
Umudumuz 2026 sonuna dek hafif sarsıntılarla kurtulmak ama…
Maalesef tablo öyle görünmüyor.
***
Neden mi?
Çünkü satan da dertli, satamayan da! Yıllarca 1 litre mazota karşılık gelen dolar kuru, bugün o seviyenin çok gerisinde. Üretirken zarar, satarken zarar!
Türkiye’de ödenen orman bedellerine dünyada yaklaşan bile yok!
Küresel pazarda rekabet edebilmek giderek imkansız hale geliyor.
Sonuç mu?
Konkordato ilan eden şirketler, düşürülen ruhsatlar, işsiz kalacak insanlar!
Tekstil ‘iflas’ bayrağını çekti, madenci isyanda. Yarın kimbilir hangi ihracatçı, sanayici ‘Buraya kadar” diyecek!
Sizce bir şeyler yapmak, üretimi yeniden canlandırmak için daha ne kadar beklenecek?
Yoksa herkese “Mısır’a kadar yolun var mı” denecek?
İşte bütün mesele bu?









