Doğaltaşın içinde büyüyen genç iç mimar Yeşim Yüce, bir büyük hedefin peşinde…
Marble İzmir’de standları geziyoruz. Dev bookmatchler, plakalar… Derken bir detay çekiyor dikkatimizi… Yüce Mermer’de dağ şeklinde şekillendirilmiş taşlara takılıyor gözümüz. Daha önce hiç rastlamadığımız bu orijinal çalışmayı hayranlıkla izliyor, ardından Yönetim Kurulu Başkanı Erol Yüce’nin yanında alıyoruz soluğu. “Acaba bu stand kimin eseri” diye soruyoruz. Erol Bey gururla gülümsüyor “Kızımın” diyor… Yeşim Yüce ile tam da o noktada tanışıyoruz. Genç bir iç mimar Yeşim Yüce… Doğaltaşın içinde, ocaklarda büyümüş bir iç mimar. Öncelikle bu şık standın nasıl ortaya çıktığını soruyoruz Yeşim Hanım’a… Yüce Mermer’in ‘Doğa mermere sırrını verdi’ sloganına dikkat çekiyor, “Bu yıl yeni ocaklar açtık. Doğanın sırrını, yeni ocaklarımızı sembolik olarak dağlarla ifade etmek istedik. Şu ana kadar da çok ilgi gördü. Herkes merakla bakıyor, fotoğraf çekiyor” diyor.
Ardından söz mimarlara geliyor. Türk mimarların genel olarak Türkiye’nin bir doğaltaş ülkesi oluşundan habersizmiş gibi davrandığını söylüyoruz. Yeşim Yüce hak verircesine kafasını sallıyor ve söze giriyor: Mermer her yıl değişen, modaya göre farklılaşan bir hammadde kaynağı. Ben bu işin içinde olmama rağmen bunu güçlükle takip ederken mimarların projelerine sadece siyah, beyaz ya da açık gri renkleri tercih etmeleri yaptığınız eleştirinin haklılığını kanıtlıyor. Maalesef çok az mermer çeşidiyle çalışıyorlar ve aktif kullanmıyorlar. Biz mermeri zaten lüks projelerde ve yurtdışı projelerde görüyoruz. Bir de maliyet söz konusu tabi. İç mimarlar yüksek maliyetli mermer yerine seramiğe yöneliyorlar. Son 5 yılda mermerin tanınırlığında bir artış söz konusu. Ama tabii çok daha fazlası var.”
Peki bunun için ne yapmalı? Doğaltaş sektörü hangi adımları atmalı. Genç mimar, burada sektörün eksiğine vurgu yapıyor: “Sektör ihracat odaklı çalışıyor, kazancını ihracattan sağlıyor. Pek çok taş direk ihracata gidiyor. Sonuçta Türk mimarlar da bu taşı ocağa gelip görmeyecek. Türk mimarların önünü açmak adına onlara bu taşları göstermeli, workshoplar düzenlemeli, showroomlar açmalıyız. Mermer daha erişilebilir olmalı. Ürünleri en son, en güzel halleriyle insanların bir mağazaya gider kolaylıkta bulabileceği noktalarda sergilemek gerek. İşçilik açısından çok gerideydik. Ancak gelişiyoruz. Bir masa, bir sehpa, bir heykel olarak mermeri erişilebilir hale getirirsek, Türk mimarları da bu alana yönlendirmiş oluruz diye düşünüyorum.”
Kalkarken ‘tasarım’ konusuna değiniyoruz. Hammaddeye sahip bir mimar için anahtar kelime bu doğal olarak. Yeşim Yüce şöyle noktalıyor sözlerini… “Bizim uygulamalarla, projelerle öne çıkmamız gerek. Yıllardır kendi taşımızı Çin’e gönderiyoruz. Çin bunu iç piyasasında işliyor, dünya pazarlıyor. Kendi kendimize rakip yaratıyoruz. Evet, blok satışının güzelliği var. Bloğu satıyorsun, parayı kazanıyorsun. Oysa bu kaynağa ben sahipsem bunu daha iyi işlemeli, daha iyi rakamlara satmalıyım. Daha özel projelerle, daha iyi uygulamalarla Türk mermerinin nasıl sonuç verdiğini herkese göstermeliyim. Bunun yolu da tabii ki tasarımdan geçiyor. Bizde tasarım düşüncesi biraz zayıf. Yerli mimarlar geliyor, bir taşa bakıyor, ‘Çok özelliği yok, hareketli değil’ diyor. Aynı taşı yabancıya satıyorsun. Bambaşka bir hale sokuyor, ‘Vay be’ diyorsun. Tasarım bu açıdan anahtar rolde. Sektör olarak buna kafa yormalı, Türk taşını el ele yüceltmeliyiz bence.”